Hava Durumu

#Hastalık

Haberin Analizi - Hastalık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hastalık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Alzheimer sıklığı, 65 yaşından sonra her beş yılda bir, iki kat artıyor Haber

Alzheimer sıklığı, 65 yaşından sonra her beş yılda bir, iki kat artıyor

Yaşam süresindeki artışla birlikte, yaşlanma 21. yüzyılın en önemli demografik olgularından biri haline geldi. Gelişmiş ülkelerde, ortalama yaşam süresinin 70-80 yıl aralığına yükselmesi, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “insanlığın zaferi'”olarak tanımlansa da beraberinde pek çok sorunu da beraberinde getirebiliyor. Bunların başında ise hiç kuşkusuz en yaygını Alzheimer olan demans türleri geliyor. Nöroloji Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Özlem Önder, görülme sıklığı her geçen gün artan Alzheimer ile ilgili bilinmesi gerekenleri anlattı. Demans teriminin Latince zihin anlamına gelen “mens” kelimesinin önüne bir olumsuzluk eki getirilmesiyle oluşturulduğunu hatırlatan Dr. Özlem Önder, “Demans, edinilmiş zihinsel fonksiyonların sonradan yitirilmesi anlamında kullanılmaktadır. Bilinci açık bir kişide günlük yaşam aktivitelerini etkileyecek derecede entelektüel ve sosyal yeteneklerde yıkıma neden olan bir sendrom olarak tanımlanan bu hastalığın en yaygın olanı ise Alzheimer’dır” ifadesini kullandı. DEMANS VAKALARININ YÜZDE 50 İLA YÜZDE 70’İ ALZHEİMER KAYNAKLI Alzheimer’ın demans vakalarının yüzde 50 ila 70’inin nedeni olduğunu söyleyen Dr. Önder, Alzheimer’ın yaygınlığının 65 yaş üzeri bireylerde yüzde 3 ile 11; 85 yaş üzeri bireylerde ise yüzde 20 ila 47 gibi yüksek oranlara ulaştığını söyledi. Yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik yıkıma neden olan Alzheimer hastalığının, hastalık kaynaklı ölümler sıklık açısından da dördüncü sırada olduğunu vurgulayan Dr. Özlem Önder, “Yaşlanan nüfus arttıkça Alzheimer Hastalığı’nın görülme sıklığı ve hastalığın oluşturduğu yükün de giderek artacağı açıktır” ifadesini kullandı. Önder açıklamalarına şöyle devam etti: “Alzheimer Hastalığı, bilinçte bozulma olmaksızın bellek yıkımı ile başlayan birden fazla kognitif alanın bozulduğu, bununla ilintili olarak eski toplumsal ve mesleki işlevsellik düzeyine göre anlamlı bir gerilemenin görüldüğü, seyri açısından sinsi başlangıçlı ve yavaş ilerleyici bir klinik tablodur. Alzheimer hastalığı sadece kognitif fonksiyonları etkileyen bir hastalık değildir, bunun yanında davranışsal sorunlar, günlük yaşam aktivitelerinde yetersizlik, motor fonksiyonlarda gerileme, uyku bozukluğu ve otonom sinir sisteminin etkilendiğini işaret eden birçok kliniği içermektedir.” YAKIN TARİHLİ OLAYLARI VE İSİMLERİ UNUTMA ALZHEİMER’A İŞARET EDİYOR OLABİLİR Alzheimer’ın en sık karşılaşılan belirtileri de sıralayan Önder, “Yakın tarihli olayları ve isimleri unutma, yaptığı işleri tekrar yapma, söylediği şeyleri tekrar söyleme, koyduğu eşyaları bulamama, alışveriş sırasında eksik alma veya ödeme sırasında zorlanma, yemek yaparken hatalar yapma, daha önceden kullanabildiği basit bir aleti kullanma sırasında zorluk yaşama, bilinen yolları karıştırma nedeniyle kaybolma riski yaşama, giysi seçmek, sipariş vermek gibi basit kararları almakta zorlanma. Arada bir alınabilen yanlış kararlar, aylık bir ödemedeki birkaç günlük gecikme, zaman zaman eşya kaybetme veya isim unutma ancak aynı gün içinde hatırlayabilme gibi durumlarda hemen Alzheimer kaygısı yaşanmamalı ve mutlaka bir nörolog ile görüşülerek gerekli değerlendirme ve yönlendirme alınmalıdır” dedi. ALZHEİMER’DA EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRÜ YAŞTIR Alzheimer’ın en önemli risk faktörünün yaş olduğunu vurgulayan Dr. Özlem Önder, “65 yaş sonrası her 5 yılda Alzheimer sıklığı iki kat artmaktadır. Genetik faktörler de hastalığın riskini artırmaktadır. Ailede birinci derece yakında Alzheimer hastalığı öyküsü olması yüzde 10 ila 30 oranında risk artışına işaret eder. Değiştirilebilir risk faktörleri olarak bilinen sigara ve alkol kullanımı, hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi, serebrovasküler ve miyokard infarktüsü gibi hastalıkların da Alzheimer’ın gelişiminde önemi büyüktür” ifadesini kullandı. Sağlıklı beslenme, kötü alışkanlıklardan uzak durma, düzenli egzersiz gibi koruyucu faktörlerin erken yaşlardan itibaren hayatımıza sokulması gibi sağlıklı yaşam rutinlerinin Alzheimer riskini azaltabildiğini söyleyen Dr. Özlem Önder, zihinsel aktivitenin de önemine vurgu yaparak sözlerini şöyle sonlandırdı: “5 yıl ve daha az bir eğitime sahip olmak da Alzheimer Hastalığı için bir risk faktörüdür. Bu nedenle eğitim seviyesinin artırılması ve ‘hayat boyu öğrenme’ kavramı ile eğitim ve öğretimin sürekliliğinin sağlanması büyük öneme sahiptir.”

Mariana Çukuru'nda yeni bir virüs keşfedildi: Dünyanın en derin noktasındaki virüs insanlığa zarar verebilir mi? Haber

Mariana Çukuru'nda yeni bir virüs keşfedildi: Dünyanın en derin noktasındaki virüs insanlığa zarar verebilir mi?

Çinli araştırmacılar dünyanın en derin noktası olan Mariana Çukuru’nda yeni bir virüs keşfetti.  Çin Okyanus Üniversitesi'nde deniz viroloğu olan ve araştırmayı yöneten Min Wang, "Yaşamın olduğu her yerde, patojenlerin iş başında olduğunu görebilirsiniz. Dünyanın en derin noktasında bile virüsleri bulabiliyorsunuz.” dedi. YENİ VİRÜSÜN ADI NE? Wang, yeni keşfedilen virüsün “'bakteri yiyen” anlamına gelen bir bakteriyofaj olduğunu  ve bakterilerin içine bulaşıp çoğalarak hayatta kaldığını söyledi. Yeni virüs vB_HmeY_H4907 olarak adlandırıldı.  Araştırmanın yazarlarından Yue Su, bakteriyofajları incelemenin ve bu konuda daha fazla bilgi edinmenin insanlar için faydalı olduğunu söyledi. Su, "Özellikle günümüzün antibiyotik kullanımı ve antibiyotiğe dirençli bakterilerin çoğalması çağında, bu virüsler insanları bakteriyel enfeksiyonlardan korumaya yardımcı olabilir." dedi. İNSANLARI ENFEKTE EDEBİLİR Mİ? Su, ayrıca mevcut araştırmaların, okyanus tortusunda bulunan virüs gibi bakteriyofajların insanları ve deniz yaşamını enfekte etmesinin olası görünmediğini, çünkü konakçısının bakteri olduğunu söyledi.  DENİZ SEVİYESİNİN 9 KİLOMETRE ALTINDA BULUNDU Microbiology Spectrum adlı bilimsel dergide yayımlanan çalışmaya göre, yeni virüs en alçak noktasında yaklaşık 11 kilometre üksekliğe ulaşan Mariana Çukuru'nda deniz seviyesinin 9 kilometre altındaki tortuda bulundu. Bilim insanları, virüsün bulaştığı bakterinin genellikle okyanusun derinliklerindeki tortularda ve hidrotermal bacalarda ya da deniz tabanındaki sıcak su akıntılarını serbest bırakan açıklıklarda bulunduğunu belirtti.  Wang, "Bildiğimiz kadarıyla bu virüs, küresel okyanuslarda bilinen en derinde bulunan virüstür." dedi. İNSANLARI ENFEKTE ETME OLASILIĞI GÖZ ARDI EDİLMİYOR Diğer taraftan Wang, araştırmaların sınırlı olduğunu belirterek şimdiye kadar okyanus derinliklerinde henüz hayvanları ya da insanları enfekte edebilecek hiçbir virüsün keşfedilmediğini belirtti. Ancak ekip, bölgede hayvanları ve insanları enfekte edebilecek virüslerin bulunma olasılığını göz ardı etmediklerini bildirdi. Öte yandan Wang'a göre, virüsün genetik materyalinin analizi, okyanusta daha önce bilinmeyen bir viral ailenin varlığına işaret ediyor.

“Fazla empati duygusal tükenmeye yol açıyor” Haber

“Fazla empati duygusal tükenmeye yol açıyor”

Klinik Psikolog Göktaş, hiperempati sendromunun diğerlerinin duygusal yükünü taşımak olduğunu belirterek, “Empati, insanların birbirlerinin duygularını anlayabilme ve kendilerini o kişilerin yerine koyabilme yeteneği olarak tanımlanır. Sosyal ilişkilerin temel taşlarından biri olan empati, insanların birbirini anlamasını, desteklemesini ve birlikte daha anlamlı bağlar kurmasını sağlar. Ancak bazı insanlar empati yeteneklerini normalden daha fazla hisseder ve bu durum hiperempati sendromu olarak adlandırılır. Hiperempati sendromu, bireylerin çevrelerindeki diğer insanların duygusal deneyimlerini aşırı derecede yoğun bir şekilde hissettiği bir durumdur. Bu kişiler, başkalarının mutluluklarını, acılarını, endişelerini ve diğer duygusal durumlarını neredeyse kendi deneyimleri gibi yaşar. Hiperempati sıradan empati yeteneğinin ötesine geçen bir durumdur ve günlük yaşamlarını etkileyebilir” diye konuştu. BU 5 BELİRTİYE DİKKAT Hiperempati sendromunun altta yatan nedeninin henüz bulunamadığına işaret eden Klinik Psikolog Gözde Göktaş, “Ancak genetik faktörler, çocukluk deneyimleri ve bireysel kişilik yapısı gibi çeşitli etkenlerin bu durumu etkileyebileceği düşünülmektedir” dedi. Göktaş, hiperempati sendromunun 5 belirtisini şu şekilde açıkladı: 1. Yoğun Duygusal Eşleşme: Örneğin bir hiperempati sendromu yaşayan kişi, sevdiklerinin yaşadığı mutluluğu coşkuyla kutlarken, başkalarının hüznünü derinden hissedebilir. Bir arkadaşının kaygısını öylesine yoğun bir şekilde hisseder ki, sanki kendi kaygısıymış gibi davranır. 2. Duygusal Sınırların Esnemesi: Hiperempati sendromu yaşayanlar, başkalarına yardım etmek veya onları rahatlatmak amacıyla kendi duygusal sınırlarını aşabilir. Bu, kişinin kendi duygusal dengesini zorlayabilir. 3. Duygusal Tükenme: Sürekli olarak diğerlerinin duygusal yükünü taşıdıkları için hiperempati yaşayanlar duygusal tükenme yaşayabilir. Kendi duygusal ihtiyaçlarını ihmal etmek, bu tükenmenin bir sonucu olabilir. 4. Sosyal İzolasyon Eğilimi: Hiperempati sendromu olan bireyler, diğerlerinin duygusal yükünü taşımaktan kaçınmak amacıyla sosyal izolasyona yönelebilir. Kendilerini korumak adına ilişkileri sınırlayabilir. 5. Fiziksel Belirtiler: Diğerlerinin stresini ve duygusal zorluklarını sürekli olarak hissetmek, hiperempati yaşayan kişilerde baş ağrısı, kas gerginliği ve sindirim problemleri gibi fiziksel belirtilere neden olabilir.” HİPEREMPATİ SENDROMU İLE BAŞA ÇIKMANIN 3 YOLU Klinik Psikolog Gözde Göktaş, hiperempati sendromuyla başa çıkmanın zorlu olabileceğini ama bu süreci kolaylaştırmanın üç yolu olduğunu belirterek, bu yöntemleri de şöyle sıraladı: 1. Sınırları Belirlemek: Kendi duygusal sınırlarınızı tanımlamak ve korumak önemlidir. Başkalarının duygusal yükünü taşırken kendi sınırlarınızı aşmamaya dikkat etmelisiniz. 2. Empatiyi Dengede Tutma: Empati yeteneğinizi dengelemek için meditasyon, nefes egzersizleri ve rahatlama tekniklerini deneyebilirsiniz. Bu, duygusal aşırı yüklenmeyi önlemenize yardımcı olabilir. 3. Profesyonel Yardım Almak: Hiperempati sendromuyla başa çıkmak için bir psikoterapist veya danışmanla çalışmak faydalı olabilir. Uzman rehberliği, duygusal dengeyi bulmanıza yardımcı olabilir. Göktaş, "Hiperempati sendromu, duygusal bağ kurma yeteneğinin aşırı derecede geliştiği bir durumdur. Bu sendromla başa çıkmak, sınırlarınızı korumak ve duygusal dengeyi sağlamak açısından önemlidir. Hiperempati, diğer insanlara destek olma kapasitenizi artırabilir, ancak kendi duygusal sağlığınızı korumanın da unutulmaması gerektiği unutulmamalıdır” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.