Deprem tanığı: Yardım çığlığıyla beton altında ölüme terk ettiler
HABER / GÜLSÜN ARSLAN
Hatayda doğup büyüyen ancak yurtdışında yaşayan Alican Zeytun, deprem anında kız kardeşi ve ablasıyla telefonda görüntülü görüşüyordu. Ancak, iletişim kesilince, şehrin yıkılışını uzaktan izlemek zorunda kaldı. Ablasının evinin yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına dair endişeler yaşadı.
Zeytun deprem anında yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor:
"Deprem anında, o dönemde yurtdışında yaşadığım için kız kardeşim ve ablamla telefonda görüntülü konuşuyordum. Ancak sonrasında, ailemden ve çevremden hiç kimseye ulaşamadım çünkü tüm iletişim hatları kesilmişti. Telefon ekranımda, şehrin yıkılışını izlerken çevrede çöken binaları görebiliyordum. Aynı anda ablam, çocuklarıyla birlikte yıkılmak üzere olan evlerinden çıkmaya çalışıyordu ve can havlıyla telefon bağlantısı açık kaldı. O gece hiç uyuyamadım, sabaha kadar birçok haber kanalından gelen bilgileri takip etmeye çalıştım."
Deprem sonrası Alican Zeytun, ailesine ve çevresine ulaşamadığı için büyük bir endişe yaşadı. Şehre giriş yapmakta tereddüt ederken, kuzenleriyle bir araya gelerek yardım toplamak için harekete geçti. Ancak, şehrin savaş sonrası bir manzara sergilediğini ve yardımların ulaştırılmasında büyük zorluklarla karşılaştıklarını belirtti. Zeytun toparlanma süreçlerini ise şu sözlerle anlattı:
"Depremden sonra plan yapmam gerekiyordu çünkü bütün ailemin ve çevremdeki insanların evleri yıkılmıştı ve enkaz altında birçok yakınım olduğunu öğrendim. Eğer şehre gelirsem, yük olur muyum endişesiyle 2 gün gelemedim. 3. gün, yurtdışında yaşayan diğer kuzenlerimle buluştuk ve 4. gün, kendi çabalarımızla topladığımız bir yardım arabasıyla şehre giriş yaptık. Şehir, adeta savaş sonrasındaki yağmalanmış hayalet şehre benzeyordu; tek farkı, hala cenazeleri kurtarmaya çalışan insanların enkazların altına ulaşmaya çalışmalarıydı. Depremde birçok aile büyüğümü, amcalarımın eşlerini, 6-16 yaşlarındaki iki kuzenimi, geniş ailemden birçok kuzenimi, çocuklarını, eşlerini ve birçok arkadaşımı kaybettim. Hayatımız adeta binalar gibi tuzla buz olmuş gibiydi.
"SOĞUKTA DONMAMAYA ÇALIŞMAKLA GEÇTİ"
İlk haftanın şoku geçtikten sonra hayatta kalma mücadelesi başladı. Soğukta donmamaya çalışmak ve açlık ile susuzluktan diğer insanlar gibi enkaz altında değil, dışarıda olmamaya gayret etmekle geçti. Ben aileme içecek su ve çocukların ısınması için battaniye, ayakkabı, çorap gibi temel ihtiyaçları bulmaya çalışıyordum. Depremden sonra, aslında depremde göremediğimiz yetkililerin açığını kapatmaya çalışıyorduk. Yıllarca verdiğimiz vergilerin, emeklerin ve vatandaşlığın karşılığını almamız gereken tek zamanda alamıyorduk. Çünkü kişisel bağlantılarla bulduğumuz yardımlarımız yollarda yağmalanıyordu. Evlerimize erzak gelmiyordu. Birçoğumuz, enkazın altında kalmamış olan arabalarda soğuktan titreyerek, açık alanlarda uyumaya çalışıyordu. Hatay'da bulunan mültecilerin gelen yardımları kamyonlarla yağmaladıklarını ve bunları gülerek yaptıklarına birebir şahit olmak zorunda kaldık."
"SUSUZLUKTAN ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA CAN VERDİ"
"Deprem, çevremdeki insanları ağır travmatik şekilde etkiledi çünkü kaybettiklerimiz aslında doğal şekillerde değil, 21. yüzyılda donarak veya susuzluktan çığlık çığlığa can verdi ve biz de hiçbir şey yapamadık" diyerek sözlerine devam eden Zeytun, "Depremden sonra da yaşam mücadelemiz devam etti. Yerel yönetimler, hasarlı kalmış binalarımızı içlerindeki malzemelerle birlikte ihaleye çıkartıp birkaç firmaya peşkeş çektiler ve biz hala çadırlarda, arabalarda veya eğer bulabildiysek birkaç konteynerde 3-5 aile kalmaya çalışıyorduk. Sonrasında gelen yardımların koordinasyonsuzluğu veya sadece tanıdık kişilere gelmesi, içeride olan insanlara ulaşmamasıyla sonuçlandı" dedi.
"BETONLARIN ALTINDA ÖLÜME TERK EDİLDİLER"
"Deprem, çevremizdeki insanları derinden etkiledi çünkü kayıplarımız 21. yüzyılın koşullarına uygun şekilde değil, donarak ya da susuzluktan çığlık çığlığa can vererek gerçekleşti. Bu durumda, her gün ilk gün gibi yaşamak zorunda kaldılar. Her sarsıntı, her tıkırdama, bu insanları haklı olarak panik içine sürüklüyordu. Maddi ve manevi olarak neredeyse herkes, devletin sadece 3-5 bin TL kira desteği ile hayatta kalmaya veya kendi imkanlarımızla hasarlı binalarımızı yeniden inşa etmek için milyonlarca lira borç alıp krediler çekerek çabalıyoruz. Çevremizdeki insanların depreme bakış açısı değişti. Artık, hayatlarının büyük kısmını o enkazların altında bıraktıklarını ve böyle bir durumda yardıma bir tek devlet görevlisinin koşmayacağını bilerek yaşıyorlar. Bu psikolojik olarak ağır bir durum. Çünkü otorite olarak gördüğünüz devletin, en çok ihtiyacınız olduğu anda insanların yardım çığlıklarıyla haftalarca betonların altında ölüme terk edildiğini gördüğünüzde, güven duygunuzun en derinlerden sarsıldığını hissediyorsunuz. Hatay'ı kaderine terk ettiler. Bu acıyı, kuşaklar sonrasında bile genetik olarak aktarmanın yanı sıra, bir yıl geçmesine rağmen hiç ilerleyememiş olmamızın acısı daha da büyük. Şehir hala büyük bir inşaat alanı gibi duruyor, ancak yapılmak üzere olan değil, yıkılmaya devam edilen."